26 Ağustos 2014 Salı

Ben buraya güzel şeyler yazmak istedikçe Allah belamı veriyor ya hani, keşke  benimle birlikte sizin de belanızı verse. Ne yalan söyleyim; aldığınız nefesi bile çok görüyorum size.  Bu 'cin olmadan adam çarpma' olaylarınıza da ziyadesiyle gülüyorum. 
Tek saflığı sizi sevmek olan insanları fazla hafife  alıyorsunuz. O insanların gözüne sevgiden bir perde iniyor, siz bunu kendi ışıltınız sanıyorsunuz. 
Ama unuttuğunuz  bir şey var. ''Sınır noktası'' dediğimiz şey. O sınırı aştığınız zaman, ne yaparsanız yapın hep yanınızda olacağına inandığınız insanlarla aranıza öyle bir duvar örülüyor ki;  o sözde 'saf' insanlara bir adım dahi yaklaşamıyorsunuz. Adım attıkça o duvara tosluyorsunuz. Yenilgiyi, düş kırıklığını hazmedemeyip, defalarca kırmaya çalışıyorsunuz o duvarı. Çabalarınız sonuç vermiyor. 
Yoruluyorsunuz ama vazgeçmiyorsunuz, hatrı sayılır kişiler girsin araya, onlar kırsın duvarı ben süzüle süzüle geçeyim baş köşeye kurulayım istiyorsunuz ama o da nafile.
Araya ne kadar zaman, ne kadar insan girerse girsin, olmuyor. 
Yanılgı ve yenilgi o kadar ağır şeyler ki; bi süre sonra zayıf, güçsüz olduğunuza inanıyorsunuz. İşte ben buna inanmıyorum.
Belki o duvar hiç kırılmayacak ama bu sizi yanıltmasın bayım. Sandığınızdan daha güçlüsünüz. Zira siz o ince ışıltılı perdeden, 'kendinizin bile aşamayacağı' bir duvar ördünüz. 
İyi toslamalar.